27 Ağustos 2017 Pazar

Anime Film: Whisper of the Heart

Studio Ghibli filmlerine merak sardığım bir ara izlemeye karar verdiğim etkileyici bir filmden bahsedeceğim bugün. İzlerken kendinizi adeta filmin içinde hissediyorsunuz, üzerine uğraşıldığını rahatça anlayabilmenizi sağlayan o arkaplan detayları, film boyunca çalan ve insanın diline dolanan şarkı (Country Road) ve bir gençlik aşkının öyküsü. Karakterlerimiz lise çağına gelmiş, o döneme has sorunların yanı sıra bir de başka şeyler yaşayan gençler.

-> Türkçe dublajlı halini hiç beğenmedim.

Shizuku Tsukishima kısa saçları olan kitapkurdu kız. Kaydolduğu kütüphaneden o yaz epey bir kitap bitirmeyi kafasına koymuş ama tuhaf bir şeyle karşılaşıyor. Kütüphanede aldığınız kitapların kapağının içine isminiz yazılıyor. Shizuku da aldığı tüm kitapların aynı kişi tarafından daha önceden okunmuş olduğunu görüyor: Amasawa Seiji. İşi rekabete bindiren Shizuku bu kişiyi çok merak ediyor ve onun okumamış olduğu bir kitap okumaya çalışıyor.

Shizuku'nun yakın arkadaşı var bir tane. Bir gün parkta buluşuyorlar ve Shizuku'nun yazdığı şarkıyı söylüyorlar. Shizuku'nun böyle geniş bir hayal gücü de var. Her neyse o sırada adını hatırlayamadığım bu yakın arkadaş, bir aşk itirafında bulunuyor. Başka bir sınıftan biri bu kıza aşk mektubu yazmış, kız henüz cevap vermemiş çünkü kendi sınıfındaki bir erkekten hoşlanıyor. Bu itirafı duyan Shiuzuku çok şaşırıyor çünkü arkadaşı sınıftan birini seviyor. Bir genç, Shizuku'nun bankta unuttuğu şarkı sözleri yazan kağıtları okuyor ve Shizuku da aklı başına gelince kağıtlarını almak icin geri dönüyor. Şarkısını okuyan genç ise şarkıyla alay edermiş gibi bir şeyler söyleyip ordan ayrılıyor.

Olayları parça parça veriyorum; az sonra birleştireceğim:)
Bir gün Shizuku trende tuhaf ve kendinden emin gibi görünen bir kedi görüyor ve onun indiği durakta iniyor. Kediyi, ilginç süs eşyalarının satıldığı gizemli bir dükkana kadar takip ediyor ve dükkan sahibi yaşlı adamla arkadaş oluyor. Dükkanda etkileyici bakışlı, ayakta duran ve takım elbiseli bir kedi heykelciği gören Shizuku, bu güzel şeyin satılık olmadığını ve adının Baron olduğunu öğreniyor. Derken merak sardığı bu dükkanda, parkta karşılaştığı ve sinir olduğu genci görüyor. Meğerse o genç, bu dükkan sahibinin torunuymuş. Arkadaş gibi bir şey oluyorlar, hatta o tuhaf kediyle bile oynuyorlar.

Gelelim Shizuku'nun aşkta kararsız kalan arkadaşına. Bir gün, bu kızın aslında önceden beri sınıftan hoşlandığı erkek, Shizuku'yu orman gibi bir yere çağırıyor ve ondan hoşlandığını söylüyor. Düşünün, Shizuku'nun en yakın arkadaşı birinden hoşlanıyor, o kişi de Shizuku'yu seviyor. Shizuku onu tabiki reddediyor. Tüm bu karmaşa yetmezmiş gibi başka karmaşık şeyler de yaşanıyor.

Shizuku okulda o dükkanda falan da gördüğü genci görüyor ve adını öğreniyor: Amasawa Seiji. Onun o çocuk olduğunu öğrenen Shizuku şok geçiriyor tabi. Her neyse, Shizuku ilk başta ondan hoşlanmasa da sonradan hep beraber takılmaya başlıyorlar. Seiji ve Shizuku dükkanda oturuyorlar ve Seiji ona nasıl keman yapıldığını öğretiyor. Ama Seiji kendini bu konuda da yeterli bulmayan biri ve Shizuku ona imreniyor bazen. Çünkü Seiji kendini verebileceği bir yetenek keşfetmiş ayrıca bunda da oldukça iyi.
Seiji yurtdışında iki ay kalmaya karar veriyor, keman çalmada onu sınayacak olan biri olacak ve eğer çok beğenirse yanında uzun süre kalmasına izin verecek. Seiji gittikten sonra kendinde arayışa çıkan Shizuku gittikçe derslerinden kopuyor ve derin düşüncelere dalıyor. Ne yapması gerektiği konusunda kafası karışık olan Shizuku, dükkandaki ihtiyarın da yardımıyla bir hikaye yazmaya başlıyor heykelcik Baron ve ayrılmak zorunda kaldığı sevgilisiyle ilgili yani Baron'un sevgilisi. Yemeden içmeden kesilip tamamiyle hikayesiyle ilgilenen Shizuku, okuldan kopması konsunda ailesinin de dikkatini çekiyor. O yaşlards hepimizin ilginç hobileri olmuştur, Shizuku da kendinde bir arayışa çıkıyor ve yazmaya veriyor kendini. En sonunda hikayesi, ihtiyar tarafından okunuyor ve çok beğeniliyor. Shizuku da derslerine geri dönmeye başlıyor.

Bir kış sabahı Shizuku cama çıktığında, sokakta Seiji ile gözgòze geliyor. Hemen onun yanına iniyor ve birbirlerini çok özlediklerini falan söylüyorlar. Yani Seiji sanırım sınavı geçemiyor ve iki ayın sonunda geliyor.
Filmin son karelerinde de Shizuku'dan hoşlanan o çocukla Shizuku'nun yakın arkadaşının yakınlaştığını görüyoruz.

Gençlik zamanlarına dair hoş ve çok gerçekçi detaylara sahip, güzel filmde çalan şarkılar: Country Road - Take Me Home

18 Ağustos 2017 Cuma

Film: Love Letter

Romantik/dram türünde eski ve içten bir Japon filmiyle geldim bu sefer. Filmin ilk yarısında sinir bozucu bir anlam karmaşası yaşasam da ilerleyen dakikalarda olayı çözebildim. Her şey anlam kazandıktan sonra da biraz garip, biraz romantik ve dramatik, samimi bir film çıkıyor karşımıza. Yönetmen, Shunji İwai. Miho Nakayama başroldeki kadını- ya da kadınları demeliyim- oynuyor, Takashi Kashiwabara filmde sürekli bahsi geçen ama kanlı canlı göremediğimiz karakteri oynuyor, Etsushi Toyokawa da bu kişilerin yakınını.
Bu kadın, Hiroko Watanabe, eşini yani İtsuki Fujii'yi bir süre önce kaybetmiş. İtsuki Fujii tırmandığı dağdan düşmüş, ölüm yıldönümünde de onu anıyorlar. Manzaralar bir kere enfesti. Bir an önce kışın gelmesini istiyor insan. Tabi o çekimler sırasında üşümüyormuş gibi duruyorlar bu da ayrı bir hava katıyor filme, yine de kış teması harika. Törenin ardından kayınvalidesinin evine giden Hiroko, orada eşinin ortaokul yıllığını bulur ve ortaokulu uzak bir yerde okuduğunu öğrenir. En sonda öğrencilerin adreslerini gören Hiroko da eşinin eski adresini not alır. Eşi ölmüş olsa bile oraya mektup göndermeye karar verir ancak artık oradan otoban geçiyordur.

 İtsuki'nin arkadaşı olan Akiba bir demircidir. Akiba ve Hiroko, mektup hakkına konuşurlarken Akiba onun hala eşini unutmadığını anlar ve onu öper. Ama aralarında daha fazlası olmaz. Tuhaf bir şekilde mektuba cevap gelir.Hiroko ve mektup arkadşı,birbirlerine nasıl olduklarını sordukları kısa mektuplar yollarlar. Hiroko kiminle mektuplaştığını bilmemektedir ama mektuplaşmayı da bırakmamakta ısrar eder. Akiba ona, mektuplaştığı kişinin mektubunda da İtsuki Fujii yazdığını ve mektubun o kişi dışında başkasına verilemeyeceğini çünkü o dönemde bu işlerin sıkı tutulduğunu söyler. Yani mektuplaştığı kişi ona şaka yapan ya da öylesine onunla mektuplaşan biri değildir, gerçekten İtsuki Fujii adında biridir ve bunu da kanıtlar. Sonra Akiba ve Hiroko o kişinin oturduğu yere gitmeye karar verirler ama oradan bir otoban geçmektedir yani ev falan olamaz. Nihayetinde Hiroko aslında İtsuki Fujii adında, eskiden eşiyle aynı sınıfta olan bir kızla mektuplaştığını anlar. Yıllıktan yanlışlıkla isim benzerliği yüzünden o kızın adresini almıştır. Eşinin eski evi ise gerçekten yıkılmıştır. Kızın evine giderler fakat kız o sırada evde değildir. Hiroko da kıza, eşinin öldüğünü, yanlışlıkla ona mektup yazdığını falan anlatır. Kız da adaşı olan sınıf arkadaşını hatırladığını söyler ve bunlar sürekli birbirlerine yazmaya başlarlar.

Şimdi biraz kız olan İtsuki Fujii'den bahsedeceğim. Bir kere hem Hiroko'yu hem de bu kızı aynı kişi oynuyor ve zaten filmin sonlarında birbirlerine ikiz kadar çok benzediklerini fark ediyorlar. Filmde sevmediğim nokta da başlarının çok karışık olmasıydı. Tamamen aynı gözüküyorlardı ve filmin bir kesitinde Hiroko, bir kesitinde İtsuki gösterilince insanın kafası allak bullak oluyordu. Her neyse, İtsuki ve İtsuki aynı sınıftalar ve aynı ad ve soyada sahip olduklarından alay konusu olup duruyorlar hatta bayağı nam salmışlar. Kız olan İtsuki hep utanıyor ama çalışkan da bir kız, erkek olan da yani Hiroko'nun eşi çok yabani biri. Sınıf da onları kütüphane koluna seçiyor. Erkek olan İtsuki hep tuhaf kitaplar alıp bir köşede okumaya çekiliyor, sonra masabaşında oturan kız olan İtsuki'den her kitap icin kart istiyor. Her karta İtsuki Fujii yazıp okuduğu kitapların arasına bırakıyor çocuk. Erkek olan İtsuki sürekli bir şeyler karalayan, soğuk yani yabani bir tip. Hiroko'nun da bazı anılarını dinliyoruz filmde, oralar gerçekten çok komik. Ama filmin sonu bende şok etkisi yarattı biraz diyebilirim. Her neyse kızlar mektuplaşıyorlar ve İtsuki, Hiroko'ya eski sınıf arkadaşı olan İtsuki'yi anlatıyor. Bir gün Hiroko, İtsuki'den o okulun bazı yerlerinin fotografını çekmesini istiyor. İtsuki de okula hazır tekrar gelmişken gezineyim biraz deyip eski sınıf öğretmeniyle karşılaşıyor. Beraber kütüphaneye geçiyorlar derken oradaki ortaokul ögrencisi olan birkaç kız yanlarıns geliyor. Ögretmen, kızlara İtsuki'yi tanıtınca kızlar gülmeye başlayıp, "Soyadı da Fujii mi yoksa?" diyorlar.İtsuki afallıyor ve nerden bildiklerini soruyor. Zamanında kitapların içine ismini yazdığı kartları bırakan (erkek)İtsuki meğerse sonradan meşhur olmuş ve kim daha çok kart bulacak diye kızlar oyun oynamaya başlamışlar. Kız olan İtsuki bunu duyunca şaşırıyor ve gülümsüyor. Sonra kızlardan biri, "Bu çocuk her yere senin adını yazdığına göre sana aşıkmış." diyor. İtsuki ise açıklama yapamadan kızlar gülmeye başlıyorlar

Aradan biraz zaman geçiyor. Bir gün İtsuki'nin kapısı çalıyor, gelenlerse kütüphanedeki kızlar. İtsuki onları görünce şaşırıyor, kızlar ona beyaz kapaklı bir kitap veriyorlar. Bu kitap, erkek olan İtsuki'nin o okulda okuduğu ve kız olan İtsuki'ye verdiği son kitap, çünkü sonra taşınıyor erkek olan İtsuki. Neyse, kızların bu kitabı neden kendisine getirdiğini anlamayan İtsuki, içindeki o artık klasikleşmiş olan kartı görüyor. Birden kartın arkasını çevirince karakalemle, erkek olan İtsuki tarafından yapılmış kendi resmini görüyor.
Hiroko da bunu zaten tahmin etmişti. Kız olan İtsuki ile birbirlerine ikiz kadar benziyorlardı, eşi zamanında İtsuki'den hoşlandı ama ona açılmadı, sonra karşısına hoşlandığı kıza bu kadar benzeyen Hiroko çıkınca, duyguları ona yöneldi. Filmin bu kısmı cidden çok tuhaf, insanın içi bir tuhaf oluyor.
Miho Nakayama'nın oyunculuğunu çok beğendim. En sondaki "Ogenki desu ka?","Genki desu." sahnesi de ayrı güzeldi.

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Dare Mo Shiranai Gerçekleri

Bu film hakkında yazmıştım daha önce, eğer onu okuduysanız orada filmin senaryosunun gerçek bir olaydan uyarlandığından bahsetmiştim. Bu benim kafamı çok kurcaladı ve araştırmaya başladım. Türkçe kaynak olmadığından ya da ben bulamadığımdan yabancı kaynakları çevirdim ve olay hakkında bir şeyler öğrendim. Filmde anlatılanı kabaca özetlersek her birinin babası farklı olmak üzere anneleri tarafından terk edilen dört kardeşin yalnız başına hayatta kalma çabası ve en küçük kardeşin filmin sonunda hayatını kaybetmesi diyebiliriz. Filmden fazlaca etkilenmem de gerçek olayı araştırmam için yeterli bir sebepti. Ancak film 2000li yılların başlarında çekilmiş, olay ise 1988'de gerçekleşmiş yani kaynak bulmakta bayağı zorlandım. Birkaç farklı yabancı site daha olmakla birlikte en çok revolvy.com dan yararlandım.

Olay, "affair of the four abandoned children of Sugamo" olarak geçiyor. Yani Sugamo(Japonya'da bir yer)'nun terk edilmiş dört çocuğunun olayı. Filmdeki gibi dört değil başta beş çocuk var. Çocukların isimleri ya da neye benzedikleri baktığım  hiç bir sitede yer almıyordu, çocuklar A,B,C,D ve E olarak isimlendiriliyor. A 1973'te, B 1981'de, C (doğduğu yıl ölüyor, o yüzden genel olarak dört çocuktan bahsediliyor.) 1984'te, D 1985'te, E de 1986'da dünyaya gelmiş. Anneleri 1987 yılında kendine yeni bir sevgili buluyor ve ortadan kayboluyor. Nisan 1988'de E, A'nın iki arkadaşı tarafından saldırıya uğruyor. Küçücük kıza neden saldırıyorlar bilinmez ama E, hayatını kaybediyor. Filmde ise küçük kız sandalyeden düşmüş ve bir daha kendine gelmemişti ki zaten yetersiz beslenme vs sorunları da vardı. Her neyse aynı yılın Temmuz ayında ev sahibi çocukların evine geliyor ve yalnız yaşadıklarını öğreniyor. Eve gelen Sugamo yetkilileri ciddi derecede yetersiz beslenme ile karşı karşıya kalan çocukları, bir de C'nin cesedini buluyorlar.
Haber ses getiriyor ve 23 Temmuz'da anne ortaya çıkıyor. (Çocuklar 9 ay yalnız yaşamış.) E'nin cesedi bulunamıyor. 25 Temmuz'da A'nın tanıklığı ile E, A'nın arkadaşı tarafından öldürülüp, Chichibu'ya A ve onun diğer arkadaşı tarafından da gömüldü. Küçük kızın ölümüne karıştıklarından A'nın iki arkadaşı da ıslahevi gibi bir yere gönderildi.
Ağustos 1988'de anne, çocukları terk ettiği için suçlandı ve hapis cezası aldı. Muhtemelen A, kardeşi ölürken orada değildi, arkadaşına gömme işinde yardım etti, cesedi orada bıraktığı için suçlandı A. Koşullar göz önüne alınarak A, ıslahevi tarzı bir yere gönderildi.
Annenin hapis cezası bittikten sonra iki kızına kavuştu ama devlet çocukları yine annesine vermiş.
Ne kadar doğru ne kadar yanlış kesin bilemem ama topladığım bilgiler bu kadar.

Film: Mustafa Hakkında Her Şey- Çizgili Pijamalı Çocuk- Cinayet Günlüğü

MUSTAFA HAKKINDA HER ŞEY ''Kimsiniz siz? Hayatımda ne işiniz var? '' (Mustafa hastanede Fikret'in annesine bağırırke...